‘ancak tabiatımızdaki en iyi şeyleri yok etmek , vücudumuzu kansızlığın disiplinine , zihnimizi de unutuşunkine tabi kılmak kaydıyla yumuşarız , iyi oluruz.. bir gıdım hafıza bile muhafaza ettikçe , bağışlama kendi içgüdüleriyle mücadele etmeye , kendi benliğine karşı bir saldırıya dönüşür.. bizi kendimizle uyumlu kılan , devamlılığımızı sağlayan , geçmişimize bağlayan , çağrışım gücümüzü tahrik eden şey alçaklıklarımızdır ; aynı şekilde , muhayyilemiz ancak başkalarının mutsuzluklarını beklerken , tiksinti taşmalarında , iğrenç işler yapmamıza değilse de onları düşlemeye iten bir ortamda işler..’
‘bilgi sevgiyi yıkar : kendi sırlarımızı kavradığımız ölçüde hemcinslerimizden nefret ederiz ; tam da bize benzedikleri için.. kendimiz hakkında yanılsamamız kalmadığında , başkası hakkında da yanılsama kalmaz ; içebakış yoluyla ortaya çıkardığımız adlandırılamayanı , meşru bir genellemeyle ölümlülerin arta kalanlarına yayarız ; özden bozuk olduklarından , tüm zaafları onlara atfetmekte yanılmıyoruzdur.. hayli tuhaf bir biçimde , bunların çoğu o zaafları saptayamazlar , kendilerinde ya da başkalarında tespit edemezler..kötülük yapmak zahmetsiz bir iştir : herkes bunu yapabilir ; buna karşılık kötülüğü açık açık üstlenmek , kaçınılmaz gerçekliğini tanımak ise tuhaf bir marifettir..’
‘kendine ait bir irade olduğu ve buna bağlı kalındığı (lucifer’e yapılan sitem budur) müddetçe , intikam bir kaidedir ; çeşitliliğin , ‘benliğin’ evrenini tanımlayan ve özdeşlik evreninde hiçbir anlamı olmayacak olan organik bir zorunluluktur..’
‘lafı dolandırmadan söyleyelim ki fiilin hükümranlığı , meziyetlerimizden daha büyük bir varoluş kontenjanını elinde tutan zaaflarımızdan gelir.. hayat davasını , bilhassa da tarih davasını benimsersek , zaaflarımız en üst derecede yararlı görünürler : şeylere tutunmamız ve şu fani dünyada sevimli bir görüntü vermemiz zaafların sayesinde değil midir.. durumumuzdan ayrılmazdırlar , bir tek hayalet onlardan mahrumdur.. onları boykot etmeyi istemek , kendine karşı fesat düzenlemektir ; dövüşün tam ortasında silah bırakmaktır ; insanoğlu gözünde itibarını yitirmek ya da hepten münhal kalmaktır.. cimri , kendine gıpta edilmesine layıktır ; parası için değil tamamen gerçek hazinesi olan cimriliği için.. hiçbir şeyi hafife almayan zaaf , bireyi gerçekliğin bir bölümüne sabitleyerek , oraya dikerek meşgul eder , derinleştirir onu ; ona bir haklılık verir , bulanıklıktan uzaklaştırır.. aşırı düşkünlüklerin , ahlak gevşekliklerinin ve saçmalamaların pratik değerini kanıtlamaya gerek yoktur artık.. isteklerin çatıştığı , öne geçme iştahının kasıp kavurduğu o dünyaya , doğrudanlığa bağlanıp kaldığımız ölçüde , ufak bir zaaf büyük faziletten daha etkili çıkar.. varlıkların siyasi boyutu (siyasi sözüyle biyolojik olanın taçlandırılmasını kastediyorum) fiiliyatın hükümdarlığını , dinamik iğrençliğin hükümdarlığını korur.. kendimizi tanımak , hareketlerimizin kirli nedenlerini , cevherimizde kayıtlı olan itiraf edilmezliği , randımanımızın bağlı olduğu açık ya da gizli sefillikler tutarını tespit emektir.. tabiatımızın alçak bölgelerinden gelen her şey kuvvetle donanmıştır , alttan gelen her şey dürter bizi : kıskançlık ve açgözlülüğe dayanılarak , daima asalet ve göztokluğundan daha çok üretimde bulunulur ve didinilir.. sadece kusurlarını geliştirmeyen ya da bunları ortaya dökmeyenler kısırlıkla karşı karşıyadırlar.. gerçekliğin bizi çağıran kesimi hangisi olursa olsun , orada göz doldurmak için karakterimizdeki doymaz tarafı geliştirmek ; fanatizm , hoşgörüsüzlük ve kovuşturma eğilimlerimizi şımartmak düşmektedir bize.. verimlilikten daha şaibeli bir şey yoktur.. eğer saflığı arıyorsanız , herhangi bir iç şeffaflık iddiasındaysanız , hiç gecikmeden yeteneklerinizden feragat edin , fiiller döngüsünden çıkın , insani olanın dışına yerleşin , dindar bir deyişle söyleyecek olursak ‘kul sohbetleri’nden vazgeçin..’
‘Tarih ve Ütopya’ , E.M. CIORAN , Çeviri : Haldun Bayrı , Metis Yayınları , Haziran 1999..